19 Eylül 2015
İşte sonunda
gidiyorum. Şu anda Hindistan’a gitmek üzere uçaktayım. Gitme fikri ilk ne zaman
çıktı bilmiyorum. Fotoğraf kulübüne gittiğim zamanlar- sanırım 4 yıl kadar
önce- Hindistan’la ilgili bir sunum yapılmıştı. Oradaki fotoğraflar beni çok
etkilemişti. Rengârenk giysileri içindeki Rajastanlı kadınlar, sokaklarda
dolaşan boyanmış filler, Varanasi’deki ghatlarda dua eden , Altın tapınakta hep
beraber yemek yiyen insanlar. Fotoğraflarda en çok dikkatimi çeken şey insanların
gözlerinin içinin gülmesiydi. Sanırım ilk tohumlar o zaman atılmıştı.
Yoga yapmaya
başladıktan sonra başka bir bağlantı kuruldu Hindistan’la. Yoga eğitimi almak
için Himalayalar’a , Mysore’a gidenlerin
yazdığı blogları okudukça daha bir merak eder oldum bu değişik ülkeyi. Geçen
yıl da gitmeye karar verdim. Araştırmalarımı yaptım. Ekim ayı gitmek
üzereyken ne olduysa oldu, vazgeçtim birden, sanırım cesaret edemedim. Sonra da
Hindistan’a mı gitsem yoksa başka ülkeye mi derken bir türlü olmadı. Her şeyin bir zamanı vardır ya, hazır
değildim belki de. Nedenler önemsiz, şu anda uçaktayım ve sabah Delhi’de
olacağım.
Hindistan’a
gitmek, hem de yalnız bir kadın olarak gitmek kulağa biraz ürkünç geliyor
biliyorum. Ben de başlarda korkmadım değil. Tek başıma o kadar süre ne yaparım,
yolumu yönümü nasıl bulurum diye endişelendim. Biraz da korkunun etkisiyle bu
sefer çok daha kapsamlı bir araştırma yaptım. Gördüm ki yalnız seyahat eden
kadın sayısı hiç de az değil. Hem yabancı hem de Türk bir sürü kadın bu ülkeyi
tek başına dolaşmış. Onlardan da aldığım cesaretle yaparım dedim, giderim ben
de, neden gitmeyeyim ki? Hayat beklemeye değmeyecek kadar kısa.
Araştırdıkça
gördüm ki bu ülkede seyahat etmek hiç de kolay değil. Trafik berbat, yollar
bozuk, 200 km yi 6 saat olarak hesap edin diyen yazılar okudum. Trenler çok
kalabalık, bilet almak zor.
İnsanların
bakışlarına hazırlıklı olun, hem de ruhunuzu çalacakmış gibi bakışlarına.
Pazarlık yapmadan bu ülkede hayatta kalmanıza imkân yok, ölümüne pazarlık
yapın. Otobüs, tren garlarında üzerinize üşüşen insanlardan yılmayın.
Dolandırıcılığa karşı çok dikkatli olun. Filtrelenmiş de olsa açık su içmeyin,
sokaktan yemeyin. Sivrisineklere karşı dikkatli olun. Akşamları maske takmadan
dolaşmayın. Yanınızda mutlaka çarşaf bulundurun. Okuduklarım genelde bu tarz
şeylerdi.
Etrafımdaki
insanlar da aman ha aşı olmadan gitme, yanında yemek götür, ilaç almayı unutma,
ne yapçan ki orda, gidecek başka bir yer bulamadın mı diye yaklaşsa da
yılmadım. Ara ara yahu madem bu kadar zor, deli miyim neden gidiyorum diye
düşünsem de kararımdan dönmedim.
Dönmedim
çünkü konuştuğum, yazıştığım herkes tüm bu zorlukları sıraladıktan sonra şöyle
dedi; Hindistan herkesin mutlaka görmesi gereken bir ülke. Pushkar’daki
ghatlarda yapılan Aarti’yi izlerken gözleri dolan adamı okurken benim de
gözlerim doldu. Rishikesh’te Ganj’ın kenarında oturan kişinin ruhundaki
dinginliği hissettim ben de. Zor diye vazgeçmemeye, sınırlarımı zorlamaya, çok
değişik olsa da yeni bir kültürü kabullenmeye karar verdim.
Ülke o kadar
büyük ki, rotayı çizmek hiç de kolay olmadı. Aslında güneyi de çok merak etmeme
rağmen ilk sefer için kuzeyde bir rota çizmeye karar verdim. Tiz zamanda
Kerala’yı gezmek için tekrar gelinecek yine de. Rotamın genel hatları belli
olmakla beraber sürprizlere açık tutuyorum kendimi. Biraz da yol karar verecek
nasıl akması gerektiğine. Delhi başlayıp Khajuraho'yla devam edeceğim. Gerisi
Allah Kerim.
Ülke
koşulları ve internet bağlantısı izin verdikçe beraber olacağız sizlerle. Hadi
bakalım, başlıyoruz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder