Moskova’daki parklara bayıldığımı her
fırsatta dile getiriyorum. Bu beğeniyi bildirdiğim Rus arkadaşlardan sürekli
aynı şeyi duyuyordum; Tsaritsyno
Parkı’nı mutlaka görmelisin! Sonunda ısrarlara dayanamadım :)
Tsaritsyno Park’ı güneyde, 2 numaralı yeşil
metro hattı üzerinde. Aynı isimli metro istasyonunun müze tarafından çıktıktan sonra
tren yolunu geçin, işte karşınızda!

İçerideki köprülerden birinin önden ve yandan görünüşü.
İlk olarak park önüne park etmiş gelin
arabaları, limuzinler dikkatimi çekti. Limuzin demişken, biraz bahsedeyim.
Ruslar limuzine bayılıyor, düğün arabaları için büyük çoğunlukla limuzin tercih
ediliyor. Çok değişik renklerde (tamamen kırmızı, altın rengi, pembe )
olanlarını gördüm. Tüm arkadaşlar içeri doluşup şampanyalarını yudumlarken şehri
turluyorlar. Bir nevi düğün konvoyu diyebiliriz; tek fark konvoyda tek araç
olması! Aracın uzunluğunu hesaba katarsak bu bir sorun olmasa gerek :)
Parka adım atar atmaz birden gelinler, damatlar
ve nedimeler tarafından kuşatıldık! İçerisi dev bir çekim platosu gibi. Dört
bir yanda fotoğrafçılar, kamera çekimi yapanlar, en iyi kareyi yakalamak için
canhıraş bir şekilde çırpınıyorlar.Konu
Ruslar olunca poz konusunda sıkıntı çekmeye gerek yok elbette, seçenekler
sonsuz.
Gelinlerden
bazıları köprüye kilit takıp anahtarını suya attılar. Amaç aşklarını
ölümsüzlüğe kavuşturmak sanırım. Damatların da aynı dileğe sahip olup olmadıkları
büyük merak konusu :)

![]() |
Bu da lolipop yalayan gelin,konulu!
|
Önüm,arkam,sağım,solum GELİN!
|
Fotoğraflardan da anlayacağınız gibi;
Ruslar evlenmeyi seviyor! Bizde nasıl sünnet olacak çocuklar Eyüp Sultan’a
götürülürse, burda da Tsaritsyno’ya götürülüyor. Daha önce Kızıl Meydan’da
birkaç gelin görmüştüm ama burayla kıyaslanacak gibi değil. Yeri gelmişken;
genç yaşta evlendikleri ve erken çocuk sahibi oldukları gözlenmiştir. Hala bekâr
olan sevgili arkadaşlarıma duyrulur.
Bu kadar
evlilik muhabbeti yeter, gelelim parka. Parkın bulunduğu alan 16.yy da Tsaritna
Irina’ya aitmiş. İçeride gördüğümüz tarihi binalar 18.yy da inşa
edilmiş. Arka tarafında büyükçe bir ormanın da bulunduğu alan 1984 yılında park
olarak hizmete açılmış.
Fıskiyenin
bulunduğu alanda müzik yayını yapılıyordu. Hoparlörden gelen seksenlerden kalma
müzikleri duyunca köşe başından Nuri Alço’yla Ahu Tuğba çıkacakmışçasına irkildim.
İçerideki köprülerden birinin önden ve yandan görünüşü.
İşte
meşhur Tsaritsyno Sarayı. Sol tarafında Opera Binası bulunuyor. Her ikisi de
18.yüzyıldan.
Ne
yani,Ruslar poz verir de ben veremem mi!
Saray ve Opera Binası’nın arasından arkaya
geçtiğinizde müzeye ulaşıyorsunuz. Müzenin önündeki heykellerle fotoğraf
çektirenler pek bir eğleniyorlardı. Ben de üzerime düşeni yaptım. Bu iki
centilmeni elimi tutma ayrıcalığından mahrum bırakamazdım.
Müzenin
bilet kuyruğu oldukça uzundu, içeri girmedik. Hediyelik eşyaların satıldığı dükkâna bir göz attık.
Keçeden yapılmış bu patiklere bayıldım.
Geçen haftaki festivalde de keçeden yapılmış ürünler görmüştüm. Anladığım
kadarıyla Rusların değer verdiği bir el sanatı. İklim soğuk olunca :)
Kısa bir
ihtiyaç molasından sonra ormana doğru yürüdük. Yaşlı teyzem bir şey satıyordu kâğıt
paketlerde, anlamadık ne olduğunu. Sonra İngilizce bir yazı dikkatimizi çekti, “Sincaplara
tatlı ve tuzlu fıstık atmayınız.” Demek ki fıstık satıyor dedik.Çok
geçmeden hınzır bir sincap tatlı oyunlarıyla bizi bizden aldı, onu ve sonradan ona
katılan arkadaşlarını seyre daldık uzun süre.
Ormanda,
içinde bitkilerin bulunduğu sera benzeri binalar vardı. Camdan fotoğraf çekmeye
çalıştık ama dışardaki iki çiçek daha baskın çıktı.
Parka girmesine nasıl izin vermişler
bilmiyorum ama gelin arabası gördük bir tane, pek bir güzeldi.
Dolaş
dolaş bayağı yorulmuştuk. Hoş bir restoran görünce oturduk. Pek çok yerin
aksine hafif bir müzik çalıyordu. Beyhude bir çabayla İngilizce menü istedik, elbette yoktu. Telefondaki
sözlükten tek tek her kelimeye bakmak zorunda kaldık. Bakın, menüyü sökmeye
çalışırken ne kadar da ciddiyim.
Çok güzel
gitar çalan yaşlı bir amca masaları dolaşıyordu. Bizde müzisyenler masaları
dolaşır, çalmaya başlar, sonra da parasını alır gider. Bu amcamsa “Para peşin, kırmızı
meşin” hesabı; önce soruyor, para alacağı garantilenince çalmaya
başlıyordu. Parayı vermeyen düdüğü dinleyemedi maalesef.
Hayır, yanlış anlamayın, videoda gördüğünüz
aydınlık İsa Mesih’in içeri doldurduğu nur değil, avizeden yayılan ışığın
parlaklığından kaynaklanıyor. Çekim hatası
diyebiliriz :) Yine de ayin hakkında fikir vermesi açısından koyuyorum.Kameraya
son bakışı atan teyze çekimin yasak olduğunu söyleyince ayinimiz son buldu.
Buraya kadar ki bölüm tarihi binaların
bulunduğu alandı. Göl kenarından yürüyerek doğanın kendini gösterdiği diğer
tarafa geçtik.
Bu taraftaki favorimse insanların sere serpe yayıldığı bu alandı. Biz de kayıtsız kalmadık, çimlere uzanıp müzik dinledik bir süre.
Bu taraftaki favorimse insanların sere serpe yayıldığı bu alandı. Biz de kayıtsız kalmadık, çimlere uzanıp müzik dinledik bir süre.
Orman
içinden giriş kapısına geri yürüyerek gezimizi sonlandırdık. Siz de tarih ve
doğayla bir arada olmak ve bol bol gelin görmek istiyorsanız bu parkı ziyaret
edin mutlaka.
Moskova yazılarınız çok güzel, neşeli ve bilgilendirici. Elinize sağlık.
YanıtlaSilPark da pek güzelmiş.
Ben de Moskova'da parkları çok severdim ama aradan geçen 20 yıl içinde her yer pek temiz, pırıl pırıl olmuş. Eski döküntü hali daha güzeldi bence.
Bir de Tsaritna Çariçe mi demek oluyor acaba?